top of page

Latour Dosyası I - Gaia ile Yüzleşme

  • Yazarın fotoğrafı: Yavuz Geçer
    Yavuz Geçer
  • 4 saat önce
  • 5 dakikada okunur
ree


Bruno Latour, modern düşüncenin sınırları dışında çalışmaya cesaret eden ender filozoflardan biriydi. 1947’de Fransa’da doğan Latour’un akademik serüveni, klasik anlamda bir felsefe kariyerinden çok, disiplinlerin birbirine temas ettiği bir düşünsel güzergâh olarak şekillendi. Bilim ve teknoloji çalışmaları, antropoloji, sosyoloji, metafizik ve siyaset teorisi onun pratiğinde ayrışmayan alanlardı; çünkü Latour için modernliği anlamanın yolu, modernliğin masum saydığı kavramları yerinden etmeyi gerektiriyordu. Modern öznenin kendini tanımlarken başvurduğu Doğa, Toplum, Bilim, Nesne, Özne gibi kategorilerin gerçekte hiçbir zaman birbirinden saf ve ayrı olmadığını, pratiklerin içinde sürekli olarak birbirine karıştığını gösteren çalışmalar yaptı.


Latour’un düşüncesi üzerinde belirleyici bir etki bırakan Michel Serres, ona yalnızca yeni bir yöntem değil, yeni bir duyarlılık kazandırdı. Serres’in bilgi tarihini mitoloji, analoji, topoloji ve süreklilik üzerinden okuyan yaklaşımı, Latour’a dünyanın sessiz bir zemin değil, sürekli konuşan ve karşılık veren bir çoğulluk olduğunu sezdiren ilk rehber oldu. Serres’in Doğa Sözleşmesi ile görünür kıldığı doğa-kültür ilişkilerindeki kırılmalar, Latour’un daha sonra aktör-ağ teorisi, melez varlıklar ve bilimsel üretimin toplumsal doğasına ilişkin verdiği kavramsal mücadelelerin zeminini hazırladı.

Latour’un genel felsefi yönelimi, modern dünyanın tasnif sistemlerini sorgulamakla sınırlı değildir; asıl mesele, dünyayla yeniden doğru bağlar kurmaktır. Ona göre felsefe, bir üst-özne pozisyonundan kavram üretmek değil; dünyanın içinde olup bitenlerle karşılaşmanın yeni biçimlerini açmaktır. Bu nedenle Latour’da ontoloji, siyaset ve ekoloji birbirinden ayrı değil; her biri diğerini belirleyen iç içe geçmiş alanlardır.


İşte Gaia ile Yüzleşme, bu uzun düşünsel güzergâhın, özellikle Antroposen çağının ağırlığını hissettiren bir dönemeçte ortaya çıkan kaçınılmaz sonucudur. Sekiz konferanstan oluşan bu metin, Michel Serres’in doğaya ilişkin duyarlılığının Latour’un elinde politik bir kozmolojiye dönüşmesidir. Gaia, modernliğin unuttuğu ama modernliğe karşı konuşmaya başlayan bir aktör olarak sahneye çıkar; Latour’un amacı ise bu sahne değişikliğinin felsefi ve siyasal sonuçlarını görünür kılmaktır.


Latour’un söylediği şekilde konferanslar çiftler hâlinde gidiyor. İlk blok eyleme gücü, ikinci blok baş karakterler olan Gaia ve Antroposeni takdim ediyor. Sonraki blok Dünya’yı işgal etmek için mücadele eden halkları ve onların hangi çağda olduklarını son blok ise mücadele hâlindeki topraklar konusundaki jeopolitik soruları araştırıyor.

İlk blokta (I. ve II. konferanslar) Latour, modernliğin en tehlikeli yanılsamasını hedef alır: büyük harfle yazılan, soyut, steril, ebedi bir “Doğa” fikrini. Bu Doğa, modern bilimin kendine kurduğu ayrıcalıklı konumun teminatıdır: dışsal, dokunulmaz, politikadan arındırılmış, herkes için aynı şekilde var olan bir düzen. Oysa Latour, laboratuvarların, kurumların, teknik donanımların, ölçüm rejimlerinin içinden geçen şeyin bu aşkın Doğa olmadığını; yalnızca pratiklerin sürekli olarak ürettiği, durmaksızın yeniden kurulan bir “doğa” olduğunu hatırlatır. Modernliğin hatası tam da budur: inşa ettiği şey ile bulduğunu sandığı şey arasındaki farkı unutturması. Buradan Latour’un kilit kavramı doğar: Dünyalama. İnsan dünyadan önce dünyalar; yaşadığı gerçeklik durağan bir sahne değil, sürekli kurulan bir görünürlük düzenidir. Bu nedenle Dünya (Monde), insanın kendine açtığı bir anlam alanı iken, Yerküre (Terre) bambaşka bir şeydir: jeolojik, biyolojik, atmosferik süreçlerin insan eylemlerine kayıtsız kalmadığı maddi bir yüzey. Latour’un radikalliği burada yoğunlaşır: insan, dünyayı kuran tek varlık olmadığı gibi, kendi kurduğu dünyanın sınırlarını belirleyen güç de değildir. Yerküre geri konuşmaya başladığında işte tam o anda modern sahne çöker; Gaia’ya kapı aralanır.


İkinci blok (III. ve IV. konferanslar), Gaia’nın bu geri konuşan yüzeyin adı haline geldiği noktayı açar. Latour, Gaia’yı bir mitoloji figürü ya da romantik bir bütünlük olarak sunmaz. Gaia, geri bildirimlerle çalışan, çeşitli ritimlere sahip süreçlerin iç içe geçtiği, insan-olmayan aktörlerin kendi tarzlarında “müdahil” olduğu karmaşık bir ağdır. Bir organizma değil; siyasal sonuçlar doğuran bir jeofizik duyarlılık. Bu nedenle Gaia modernliğin kutsadığı evrensel “küre” fikrini —serbest dolaşımın, soyut evrenselliğin, sınır tanımazlığın mekânsal imgesini— çökerterek yerine kırılgan, maddi, sınırlı ve talepleri olan bir Yerküre yerleştirir. Latour’un Antroposen okuması tam bu noktada özgündür: mesele insanların gezegeni dönüştürmesi değil, gezegenin artık insanlara karşılık vermeye başlamasıdır. Böylece tarih sahnesinin merkezine oturan insan figürü, Gaia’nın müdahalesiyle yerinden edilir; tanıdık dünya düzeni çözülmeye başlar.


Üçüncü blokta (V. ve VI. konferanslar) Gaia’nın siyasi sonuçları belirginleşir. Latour burada “halk” kavramını keskin biçimde genişletir: bir halk, yalnızca bir ulusun yurttaşlarından ibaret değildir; aynı toprağı, aynı iklim döngülerini, aynı teknik altyapıları, aynı su ve toprak sistemlerini paylaşan tüm varlıkların toplamıdır. Bu toplam, insanla sınırlı değildir; varlığı mümkün kılan tüm aktörleri içerir. Böylece siyaset, insan-insan ilişkisi olmaktan çıkar; insanlarla insan-olmayanların birlikte sürdürdüğü kırılgan bir düzenleme sanatına dönüşür. Bu dönüşüm, zamanın dokusunu da parçalar. Latour’un altıncı konferansta ördüğü kavram “zamanların çakışması”dır: jeolojik zaman, ekonomik zaman, teknik zaman ve biyolojik zaman farklı ritimlerde işler ve Gaia’nın sahneye çıkışı bu ritimleri birbirine çiviler. Modern dünyanın çizgisel ilerleme fikri, bu ritim çarpışmasının ağırlığı altında çöker. Ortaya çıkan şey ne tam anlamıyla krizdir ne de bir felaketin başlangıcı: bu, eşzamanlılıkları yönetemeyen bir modernliğin kendi ritmine yabancılaşmasıdır.


Son blokta (VII. ve VIII. konferanslar), Latour’un düşüncesinin siyasal çerçevesi tamamlanır. Gaia’yla yüzleşilmiş bir dünyada devlet, artık yalnızca insan nüfusu yöneten bir aygıt değildir. Devlet, yaşamın maddi koşullarını yani iklimi, suyu, toprağı, enerjiyi, biyoçeşitliliği hesaba katmadan var olamaz. Latour’un “doğa devletleri” adını verdiği yeni siyasal biçim, tam da bu gereksinimden doğar. Bu devlet, egemenlik kuran bir yapı değil; kırılgan bir birlikte-yaşam alanını yönetmeye çalışan karmaşık bir örgütlenmedir. Toprak ise artık mülkiyetin değil; bağlılığın, karşılıklı sorumluluğun adıdır. İnsanı Gaia’nın karşısında yerinden eden şey, onun güçsüzlüğü değil; bağlı olduğu coğrafyanın taleplerine kulağını açmak zorunda olmasıdır. Dünya, modernliğin temsil alanı olmaktan çıkıp Yerküre’ye, yani yaşamın elbirliğiyle kurulduğu zemine dönüşür.


Gaia ile Yüzleşme, Latour’un düşüncesini özetleyen değil, onu keskinleştiren bir kitaptır. Burada ekolojik krizin, modernliğin dışarıda bıraktığı bir “çevre sorunu” olmadığı; bilakis modernliğin tüm kavramlarının içinden geçtiği bir sarsıntı olduğu görülür. Latour, Gaia’yı ne bir metafor ne de romantik bir bütünlük olarak sunar; aksine dünyayı oluşturan süreçlerin politik ağırlığına işaret eden bir kavram olarak ele alır. İnsan, Gaia’nın karşısında merkeze yerleşmiş bir özne değil; kendi yaşam koşullarının ağları tarafından belirlenen bir varlıktır. Bu nedenle Gaia ile yüzleşmek, modernliğin kendine biçtiği ayrıcalıkları terk etmeyi, dünyayı birlikte yaşadığımız aktörlerle yeniden düşünmeyi gerektirir.


Latour’un son çağrısı yalın ama derindir: Yeryüzü artık sessiz değildir; bu nedenle siyaset de eskisi gibi sürdürülemez. Toprak, iklim, teknik sistemler, canlılık ağları hepsi bugün kararlarımızın bir parçasıdır. Gaia ile Yüzleşme, bu yeni koşullara uygun bir düşünme biçimi geliştirmek isteyenler için güçlü bir başlangıçtır. Modernliğin bittiği yerde, Latour’un açtığı bu yol, insanı merkeze değil, dünyaya geri davet eden bir düşünme, tartışma ve birlikte-yaşama imkânı sunar.


Bu çerçevede, Latour’un düşüncesini Türkçede erişilebilir kılan çevirinin önemini de vurgulamak gerekir. Gaia ile Yüzleşme’yi Türkçeye kazandıran Kağan Kahveci ile modernitenin kozmolojisinin nasıl çözüldüğünü, Gaia’nın felsefemize ne tür yeni sorumluluklar yüklediğini tartışmak isteyen okurları 8 Aralık Pazartesi günü Galatasaray Üniversitesi’nde düzenlenecek Modernlerin Kozmolojisinin İfşası başlıklı etkinliğe davet ediyoruz. Latour’un açtığı düşünsel hattı yerinden, tartışmanın içinden duymak için iyi bir vesile.

 


Kaynakça


1. Latour, B. (2025) Gaia İle Yüzleşme: Yeni İklim Rejimi Üzerine Sekiz Konferans (çev. Kağan Kahveci). Livera Yayınevi

2. Latour, B. (2018) Rota: Politikada Yönümüzü Nasıl Bulacağız? (çev. Orçun Türkay). Kolektif Kitap

3. Latour, B. (2021) Toplumsalı Yeniden Toplama: Aktör-Ağ Teorisine Bir Giriş (çev. Nüvit Bingöl). Tellekt, Can Sanat Yayınları

4. Latour, B. & Riquier, C. (2019) Söyleşi: İnsandan Yoksun Bir Yeryüzü, Yeryüzü’nden Yoksun İnsanlar (çev. AB programı). Cogito Yerküre Krizi, Dönüşen İnsan, 93 s.213-220. Yapı Kredi Yayınları

 
 
bottom of page